EBU’L-FÂRÛK SÜLEYMAN HİLMÎ TUNAHAN (K.S.)

 

Süleyman Hilmî Tunahan (k.s.) Hazretleri, Rûmî 1304 (Hicrî 1305-Mîlâdî 1888) yılında Silistre’de dünyâya geldiler. Babası, tahsîlini İstanbul’da tamamlamış ve Silistre’nin Satırlı Medresesi’nde yıllarca müderrislik etmiş Osman Efendi’dir. Dedesi ise Kaymak Hâfız nâmıyla mâruf bir zât olup 110 yaşına doğru vefât etmiş olan Mahmûd Efendi’dir.

Hocazâdeler olarak bilinen bu asîl âilenin ceddi İdris Bey’e dayanır. İdris Bey, Fâtih Sultan Mehmed tarafından Tuna Hanı nasbedilmiş ve üstelik kendisine kız kardeşi tezvîc edilmiş bir zâttır.

 

Babası Osman Efendi, İstanbul’da tahsîline devam ederken rü’yâsında, vücûdundan kopan bir parçanın gökyüzüne çıkıp etrâfa ışıklar saçtığını görür. Rü’yâyı, sulbünden gelecek bir evlâdının dünyâyı ma’nen aydınlatacağı şeklinde tâbîr eder. Bu isti’dâdı; Fehim, Süleyman Hilmî, İbrâhîm ve Halîl isimli dört oğlundan Süleyman Hilmî’de görür. Onun yetişmesi için hiçbir fedâkârlıktan kaçınmaz ve fevkalâde alâka gösterir.

Süleyman Efendi, ilk tahsîlini Satırlı Medresesi’nde ve Silistre Rüşdiyesi’nde yaptı. Daha sonra babası, tahsîlini tamamlamak üzere onu İstanbul’a gönderdi ve şu tavsiyede bulundu: ‘Oğlum! Usûl-i fıkıh ilmine iyi çalışırsan dîninde kuvvetli olursun, mantık ilmine iyi çalışırsan ilminde kuvvetli olursun.’

 

İstanbul’da Fâtih dersiâmlarından ve devrin meşhûr âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi’nin ders halkasına oturan Süleyman Efendi, birincilikle icâzet aldı. Bilâhare ihtisâsını yapmak üzere Süleymâniye Medreseleri, Medresetü’l-Mutehassısîn’in Tefsîr ve Hadîs şubesine girip birinci derece ile mezûn oldu. Aynı zamanda giriş imtihânını birincilikle kazandığı Medresetü’l-Kuzât (Hukuk Fakültesi)’dan da me’zûn oldu. Böylelikle devrinin aklî ve naklî ilimlerinde en yüksek dereceyi ihrâz etmiş oldular.

Ezelî takdîr olarak Silsile-i Sâdât’ın 33. ve son halkası kendilerinin nasîbi olduğundan, Seyyidler zincirinin 32. halkası Salâhuddîn ibnü Mevlânâ Sirâcüddîn (k.s.) Hazretleri’nden seyr ü sülûkünü tamamladılar. Sonra tecelliyâtın büyüklüğünden üstâzı, kendilerini İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i sânî (k.s) Hazretleri’nin nisbet-i rûhâniyesine teslim ettiler. Dünyânın şu son zamanlarında ilâhî feyzden nasîpleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle küfr u dalâl çukurundan îmân ve ihlâs sâhasına çekip çıkardılar, hâlen de çıkarmaktadırlar.

 

Süleyman Hilmî Tunahan (k.s.) Hazretleri, 16 Eylül 1959 (Hicrî 13 Rebîulevvel 1379) Çarşamba günü irtihal buyurdular. (Kaddesallâhü sirrahü’l-e’azz). Ancak tasarruf ve irşâdları tamâmiyle ve kemâliyle berdevâmdır. Cenâb-ı Hakk sevenlerini ve bütün mü’minleri şefâatlerine nâil kılsın. Âmîn.


---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Kurze Zusammenfassung,

«Sheikh Suleymān Hilmi [Tunahān] (Quddisa Sirruhu), eine Kurze Zusammenfassung seiner Biografie»

Anlässlich seines gestrigen Jahrestag:

Suleymān Hilmi Efendi wurde im Jahre 1888 im Dorfe Ferhatlar bei Hazergrad in Silistre im heutigen Bulgarien geboren. Er studierte in seiner Heimat und in Istanbul an Theologischen Hochsschulen und errang dort den Grad eines Dersiām (Professors). Mit der Säkularisierung des Erziehungswesens 1924 wurden die Theologischen Schulen geschlossen und Suleymān Hilmi Efendi wurde als Prediger tätig.

In den folgenden Jahren wies er wiederholt und freimütig darauf hin, dass der türkische Laizismus ein unzulässiger Eingriff des Staates in die private Religionsausübung sei, was dem Prinzip des Laizismus - Trennung von Religion und Staat, nicht Vorherrschaft des einen über den andern - eigentlich widerspreche. Insbesondere wandte er sich gegen die Vernachlässigung der religiösen Bildung und den Gebrauch der türkischen Sprache für Pflichtgebet und Gebetsruf. Dieser Einsatz brachte ihn wiederholt vor die Gerichte.

Im Jahre 1951 eröffnete er eine private Schule für religiöse Grundausbildung, aus deren Schülern viele Imame und Hodschas hervorgingen. Nach dem Tode Suleymān Hilmi's [Tunahān] im Jahre 1959 wurde sein Hauptanliegen - religiöse Unterweisung der Jugend - von seinen Schülern fortgeführt.

Diese Aktivitäten blieben nicht unangefeindet. Suleymān Hilmi und seinen Schülern wurde religiöser Obskurantismus und Feindschaft gegenüber republikanischen Idealen vorgeworfen. Die Tatsache, daß Suleymân Efendi ein Angehöriger der Naqšibandiya war.

Unter anderem war sein Qur'ān-Unterricht sehr beliebt, denn der Sheikh hatte die beste Methode des Qur'ān-lesens. Dies lehrte er seinen Schülern in seinen Schulen, welche noch heute bestehen. Viele studieren noch heute in diesen Schulen und sind weltweit tätig. Suleymān Hilmi Tunahān's Dienste für den Islām, sind bis heute noch spürbar.

Die einzige Schrift, die er hinterließ war ein siebenseitiges Elif-Cüz-Heftchen, mit dem man binnen weniger Wochen die arabische Schrift erlernen konnte/kann. Die "Suleymāncılar" sind noch heute dafür bekannt, dass sie den Qur'ān sehr schnell lehren können.

Tag an dem er starb - 16.09.1959

Der Gesandte Allāh's, Allāh's Heil und Segen auf ihm, sagte:
"Der Beste unter euch ist jener, der den Qur'ān lernt und weiterlehrt."

[Ṣaḥīḥ al-Buḫārī, Fadāilu'l Qur'ān 21]

Der Gesandte Allāh's, Allāh's Heil und Segen auf ihm, sagte:
"Lest den Qur'ān: Denn er wird am Tage der Auferstehung als Fürsprecher für seine Leser hervortreten."

[Ṣaḥīḥ Muslim, Musafirūn 252]

Der Gesandte Allāh's, Allāh's Heil und Segen auf ihm, sagte:
"Es gibt keine Gruppe, die sich in einem Haus der Häuser Allāh's versammelt hat, indem sie das Buch Allāh's lesen und ihn studieren, ohne dass Sakinah auf sie herabgesendet wird, ihnen die Barmherzigkeit zuteil wird, die Engel sie umgeben und Allāh sie bei jenen erwähnt, die mit Ihm sind (d.h. die Engel). Derjenige, welcher es versäumt (das Erwerben von Wissen und das Auswendiglernen des Qur'āns) sollte (schnell im) Handeln sein, (da) seine Abstammung dies nicht beschleunigen wird."

[Ṣaḥīḥ Muslim, Nr. 1025, Dhikr 38; 'Abû Dāwūd, Witr 14; Tirmiḏī, Kirāat 12; Ibn Mājah, Muqaddima, 17]

Die Goldene Kette der Naqšibandiya [Silsile-i Sādāt]:

1. 'Abū Bakr as-Siddīq (Radiy Allāhu anh)
2. Salmān al-Fārisī (Radiy Allāhu anh)
3. Kāsım bin Muḥammed al-Kūdeyd (Quddisa Sirruhu)
4. Ǧa'far ibn Muḥammad aṣ-Ṣādiq (Quddisa Sirruhu)
5. Bāyazīd Bistāmī (Quddisa Sirruhu)
6. 'Abū 'l-Hasan Harakānī (Quddisa Sirruhu)
7. 'Abū 'Alī Farmedī (Quddisa Sirruhu)
8. Yūsuf Hamadānī (Quddisa Sirruhu)
9. Abdu'l Ḫāliq Gajadwānī (Quddisa Sirruhu)
10. Ārif Riwgerī (Quddisa Sirruhu)
11. Maḥmūd Encir Fagnewī (Quddisa Sirruhu)
12. Hāce 'Alī Rāmitinī (Quddisa Sirruhu)
13. Muḥammed Bābā Semmāsī (Quddisa Sirruhu)
14. Sayyid Amir Kulāl (Quddisa Sirruhu)
15. Muhammed Bahā ud-Dīn Naqšibend Buḫārī (Quddisa Sirruhu)
16. Alā ad-Dīn Attār (Quddisa Sirruhu)
17. Yakūb Çarhī (Quddisa Sirruhu)
18. Ubeydullāh Ahrār (Quddisa Sirruhu)
19. Muḥammed Zāḥid Waḫši (Quddisa Sirruhu)
20. Derwīš Muḥammed (Quddisa Sirruhu)
21. Muḥammed Amkanakī (Quddisa Sirruhu)
22. Muḥammed Bākībillāh (Quddisa Sirruhu)
23. Imām ar-Rabbānī Ahmed al-Fārūkī as-Serhendī (Quddisa Sirruhu)
24. Muḥammed Māsum (Quddisa Sirruhu)
25. Sheikh Seyf ud-Dīn Ārif (Quddisa Sirruhu)
26. Muḥammed Nūr 'ul-Bedwānī (Quddisa Sirruhu)
27. Şems ud-Dīn Habībullāh Ibn Mirzā Can (Quddisa Sirruhu)
28. Şāh Abdullāh 'Alī Dihlawī (Quddisa Sirruhu)
29. Hāfız 'Abū Sa'īd Sāhib (Quddisa Sirruhu)
30. Habībullāh Cān-ı Cānan (Quddisa Sirruhu)
31. Muḥammed Mazhar Īšān Cān-ı Cānan (Quddisa Sirruhu)
32. Ṣalāḥ ud-Dīn Sakıb Ibn-i Mawlānā Sirac ud-Dīn (Quddisa Sirruhu)
33. 'Abū 'l-Fārūq Suleymān Hilmi Silistrewī (Quddisa Sirruhu)

Süleyman Hilmi Tunahan (ks) Hazretleri'nin veciz sözleri

• Allah kerimdir amma kuyusu da derindir. İp ve kova olmayınca su çıkmadığı gibi, nur ve feyz de çıkmaz.

• Atom’un arz üzerinde müddet-i te’siri elle sene olduğu gibi, decâcilenin bu ümmet üzerinde müddet-i fesâdı dahi elli senedir.

• Benim evlatlarıma Tarih öğrenmek farzdır.

• Benim evlatlarım, bildiğinin âlimi, bilmediklerinin tâlibidirler.

• Benim evlatlarımın her biri bir Süleyman’dır. Ben daha yüz sene yaşayacağım.

• Benim evlatlarım, Yusuf (a.s.) güzelliğindedir.

• Ben size “eceztü” dediğim zaman sizler alim olmadınız, ilmin anahtarlarını almış oldunuz. Bu aldığınız anahtarla Anadolu’ya gidecek, büyük büyük kitapları açacaksınız ve onun içindeki hakikatleri Ümmet-i Muhammed’in evladına anlatacaksınız.

• Ben şu denî dünyayı, evlâtlarımın kirli tırnağına değişmem.

• Bir meşaiyyun var, bir de işrakiyyun var. İşrakiyyun: Önce inanıyor, sonra hikmetini araştırıyor. Meşaiyyun bunun zıddıdır. Kainatı inceler Allah’ı bulur. Bizim sûfî mezhebimiz işrakiyyun üzerine kurulmuştur. Zahirilerle farkımız; biz cevizin içini, onlar kabuğunu yerler.

• Biz akla ve zekâya kıymet vermeyiz. Salıverdin mi evinin yolunu bulabilecek kadar aklı olsun kâfidir.

• Biz Cenab-ı Hakk’ın ahirette bize vereceği selahiyetle, mahşer halkına şöyle dürbünle bakacak, kimin bize bir merhabası, ilgisi, sevgisi, alakası, Allah yolunda bir hizmeti varsa hepsine şefaat edecegiz.

• Biz, terakkî anlarında çürükleri terkederiz. Asker de harekât ânında hastaları bırakır. Bununla beraber, nâdim olup dönenler, kabul olunur.

• Bize gelinceye kadar bütün piran, bu alemden giderken, kendilerinden sonra, kendileri gibi yetiştirdikleri birisini vazifelendirerek bu alemden gitmişlerdir. Yalnız bana mahsus olmak üzere ben bu alemden gittikten sonra benim tasarrufum daha 40 yıl devam edecektir.

• Bize şemsî tecellî verildi. Hangi yöne nazar ettiysem, orası ihyâ oldu.

• Bizim bu alemde bir tek işimiz var. O da yavrularımızın kalblerine Allah (c.c) ve peygamber (s.a.v) sevgisi ile iman ve İslam nurunu yerleştirmektir.

• Bu dinin garip anlarında hizmet gören, saltanatını sürmeden ölmez. Benim kardeşlerim fukara olmayacak.

• Bu dünyanın cefâsından sefâsına sıra gelmez, gâfil olmayın, ilme çalışın, geçen günler geri gelmez.

• Ders okuturken takıldığınız bir yer olursa, orada fazla durmayın. Nasıl ki etrafı kazılan bir ağaç kolayca devrilirse, evveli ve âhiri anlaşılan kitabın da ortasını anlamak kolaylaşır.

• Dışımız halk ile, içimiz Hak ile…

• Din asıl, dünya ve siyaset fer’idir. Dünya ve siyaset dinin inkişâfına alet olabilir. Fakat din, dünya menfaat ve siyasetine âlet olamaz. Âlet edenlere lanet vardır.

• Dinamitle su içinde ölen balıklar haramdır. Gayr-i merzuk olanları da mahvettiğinden bu işte hayır yoktur, hadiseler zuhur eder.

• Edep, akıl ve şeriata muvâfık hâl ve harekete denir.

• Ey İslâm Cemaatı! Biz hayatta olduğumuz müddetçe, Resûlullâh’ın eshâbına yalan isnadında ve iftirada bulunulabileceğini mi zannediyorsunuz? Böyle bir zanna kapılmayınız, çünkü biz hayattayız.

• Göz ve kan verip almakta mahzur yoktur. Zira aza-yı ârıziye olup, aza-yı asliyyeye tabidir. Yani, kötüye kullanılırsa mesuliyeti alan kimseye aittir.

• Her yerde birlik ve beraberlik lazımdır. Muvaffak olmak için her hususta ittifak etmeli ve dayanışmayı asla elden bırakmamalıdır. Çünkü Allah’ın nusreti, maddi ve manevi yardımı cemaat ile beraberdir. Toplu çalışanlar bunun semeresini kısa zamanda elde ederler.

• Hizmet muvaffak olsun da, varsın bizim yerimiz caminin pabuçluğu olsun.

• Hulûs-i kalble tahsil olunan ilim, ayn-ı ibâdettir.

• İlim, muhabbet, kâmil itikad ve havf isyâna mânidir.

• İlim, nûr-ı ilâhidir. İnsan ise kovan. Kirli bir kovanda arının durmadığı gibi, isyan ve zulmetle kirlenmiş vücud ve kalbde de ilim durmaz.

• İlim vukuata tabidir. Vukuat ilme tabi değildir. Ve herkesin işi kendi efal-i ihtiyarisine bağlıdır.

• İlmin farz-ı ayın olduğu bu günde, sekiz saatten aşağı ders okumak kâfî gelmeyecek.

• İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî es-Serhendî hazretleri, „Ben nefsin ne kadar büyük bir düşman olduğunu, ancak onyedi senede öğrenebildim“ buyurmuşlardır.

• İmansız ve zındıklaşmış din düşmanlarının aleyhinde konuşmak, gayret-i diniyyeden olduğu için gıybet değildir.

• İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Nurdan haberi olmayan, ondan zevk almayan insan, nurun düşmanı olur.

• İnsan gibi, ilminde anâsırı erbaası vardır; ağızdan öğrenmek ve anlatmak, gözünden görmek, kulağından işitmek, eliyle yazmakla beraber, kalbiyle de feyz-i ilâhiyi çekecek.

• İnsanlarla iyi geçininiz. Kimseyi darıltmayınız. Günün birinde araba kaldırmaya olsun, yarar.

• İttika; iman ile küfürden, ibadet ile isyandan, füyüzat-ı ilahi ve rabıta ile de gafletten muhafaza etmek manasınadır.

• Kâinatı saran karanlığı kaldırma zamanı gelip de, ezelî hüküm icâbı ins ü cinnin nebîsi, Habîbü Rabbi’l-Âlemin Kur’ân-ı Kerim’le gönderilip âleme safâ verdiği gibi o Resûlullâh’ın hususî yaratılmış vârisleri de, ilâ yevmi’l-kıyam devam edecek olan dîn-i mübîni, binlerce belâya katlanarak yılmadan yürütecekler.

• Kalemsiz talebe, kurşunsuz avcıya benzer.

• Maşayı ateşe koyup çekmekle ısınmaz, beklerse ateş gibi olur, dersler de böyledir. Az okumaktan istifade o kadar olur.

• Meyve veren ağaca kuru denilmediği gibi, eseri devam eden zevata da ölü denmez.

• Râbıtaya ehil olmayanlara ilim öğretmek harâminin eline kılıç vermek gibidir. Fuyûzât-ı ilâhiden mahrum olduklarından öğrendikleri ilmi dünya menfaatine âlet ederler.

• Rütbesi yüce olan kimselerin, kendilerinde cemal sıfatı galip olduğundan kafir ve asilere helak değil, hidayet diler. Ehl-i küfrün kâffeten helak olup cehenneme gitmesinde fayda yoktur. Enbiya-yı mürselîn insanların hidayeti için gönderildiler, helakı için değil.

• Sahâbi: Resülullah (s.a.v)’in daire-i imkan ve daire-i emkine-i külliyenin tamamını kendi letaifinden nazar ederek, seyr-i sülûkunu bir anda itmâm ettiği kişi demektir.

• Sihir, insanın nefsindeki habâseti, başka bir habâsete bağlayarak, bir başkasına havâle etmektir.

• Süleyman aleyhisselâm, „Yalnız başına bir orduyu mağlup etmek ne kadar zor ise, nefs-i emmâreyi mağlup etmek ondan daha zordur“ buyurdular.

• Tarîk-i Nakşî; rabıta yolu, enbiya ve mürselîn yolu, ârifler, kâmiller, sıddîklar yoludur. Tarîk-i müşahede ve tarîk-i şühuddur.

• Tırnağını şu dünyaya değişmediğimiz bir evlâdımız için, küre-i arzın altı üstüne gelse, bir şey lâzım gelmez.

• Varis-i Muhammedî ve sahib-i zamanın sonuncusu, sâdât-ı kiramdan olup bu devlet Türkiye’ye ihsan olunmuştur. İmam-ı Rabbanî (k.s.) Hindistan’da, Hz. Şah-ı Nakşibend ve Mevlana Siracüddin Buhara’da, son sahib-i zaman da Türkiye’de zuhur etmiştir. Cümlesi sâdâttan (altun silsileden) olup bu tarik-i âlinin yüceliğine şehadet eder. Irk ve milliyet gözetmeden Hindistan, Pakistan ve Buhara’dan emanet-i kübra, ilahi irade icabı Türkiye’ye intikal etmiştir.

• Yâ Rabbî! Dünyayı kalbime koyma, elimden de alma.

Ahlus Sunnah wal Jamah

Imam Tajuddin as-Subki sagte, das die Ahlus Sunnah aus diesen vier Gruppen besteht: 

  1. Die Kalâm Gelehrten der Ahlus Sunnah, dazu gehören die Mâturîdiyya wie auch die Ashâriyya.
  2. Die Rechtsgelehrten (Fuqaha).
  3. Die gemäßigten unter der Ahlu'l Hadith.
  4. Die gemäßigten unter der Ahlu Tasawwuf.“

[Sharh al-'Aqidatu'l Ibn Al-Hajib]

Hasan al-Basrī (ra) sagte:

"Derjenige, der kein Adab (Anstand) hat, der hat kein Ilm (Wissen). Und derjenige, der keine Sabr (Geduld) hat, hat keine (Nähe zur) Din (Religion). Und derjenige, der kein Iffat (Keuschheit) hat, der hat keine (Nähe zu) Allāh."

 

[İbn Hajar al-'Asqalānī; Munabbihāt; Seite 5]

„Erkläre deinen Jihad den 12 unsichtbaren Gegnern:

 

- Dem Egoismus,
- der Arroganz,
- der Eingebildetheit,
- der Selbstsüchtigkeit,
- der Gier,
- der Wollust,
- der Intoleranz,
- der Wut,
- dem Lügen,
- dem betrügen,
- dem lästern
- dem verleumden.

 

Wenn du diese Gegner in den Griff bekommst und zerstören kannst, bist du bereit die Gegner zu bekämpfen die du auch siehst.“

 

[Hujjat'ul Islam Imam al-Ghazali]

♥As-Salatu wassalamu alayka ya Rasul´allah♥
♥As-Salatu wassalamu alayka ya Habib´allah♥

♥As-Salatu wassalamu alayka ya Nûr´Arshillah!♥

♥As-Salatu wassalamu alayka ya Khayra´Halgillah♥
♥As-Salatu wassalamu alayka ya Sayyid al-Awwalin wal Akhirin

♥Sprich nie ein hartes Wort, womit du jemanden kränkst, du triffst vielleicht sein Herz viel tiefer als du denkst.

♥ ”Ein Leben ohne das Gebet ist wie ein Fahrzeug ohne Lenkrad, man kommt voran aber nicht ans Ziel.”

♥As-Salatu Khayrun min Al-Naum
(Das Gebet ist besser als der Schlaf)

♥Die Schönheit Des Herzen — Durch Furcht Vor Allah.
♥Die Schönheit Der Zunge — Durch Allah’s Gedenken.
♥Die Schönheit Des Redens — Durch Die Ehrlichkeit.
♥Die Schönheit Des Verstands — Durch Wissen.
♥Die Schönheit Des Lebens — Durch Den Islam.

 "O meine Diener, die ihr euch gegen eure eigenen Seelen vergangen habt, verzweifelt nicht an Allahs Barmherzigkeit; denn Allah vergibt alle Sünden; Er ist der Allverzeihende, der Barmherzige."

[Quran Sure
39:53]

Cihan Devleti

Ad-Dawlat al-ʻĀlī al-ʻUthmānī

Mein YouTube Kanal
Mein YouTube Kanal

Bismillahirrahmanirrahim

[Im Namen Allahs, des Erbarmers, des Barmherzigen]

 

“Ihr werdet Rechtschaffenheit und Frömmigkeit nicht erreichen, bis dass ihr von dem, das ihr liebt, (auf dem Wege Allahs) spendet. Und was ihr auch spendet (auf Seinem Wege), Allah wird es wissen.”

 

[Sure “Al Imran”, Vers 92]

 

“Wenn der Mensch stirbt, wird auch sein Tatenbuch geschlossen. Drei Gruppen sind hiervon ausgeschlossen: 1. Wer eine fortwährende Spende verrichtet hat. 2. Wer der Gemeinde nützliches Wissen hinterlässt (Studenten/Werke). 3. Wer gut erzogene Kinder hinterlässt, die für sein Wohl beten.” 

 

[Muslim, Wasiya, 14.]