Der Prophet Muhammad Sallallahu Alayhi wa Sallam sagte:
„Ich schwöre bei Allah, in dessen Macht meine Seele ist, dass meine Ummah sich wahrlich in 73 Gruppen spalten wird. Eine ist im Dschennet, die anderen aber im Feuer.
Darauf wurde gefragt: „Ya Rasulallah! Wer sind die, die im Dschannat sind? und Rasulallah (Sallallahu Alayhi wa Sallam) gab als
Antwort:"Worauf Ich und meine gefährten (Sahāba) befinden." „(Ahlus Sunnah wal
Dschamaat)"
[Ibn Mâjah, Fitan: 17, No:3992 2/1322; Abu Davud, Sunna: 1, No: 4596 2/608; Ahmad ibn Hanbal, Musnad No: 8404 3/229]
Abbās Ibn Uthmān ad-Dimašqī überliefert von al-Walīd Ibn Muslim der überliefert von Ma'ān Ibn Rifā'a as-Sulamī, der überliefert von Abū al-Khalf, der sagte: ich hörte Anas ibn Mālik sagen, das er hörte wie der Gesandte Allāhs ﷺ sagte:
حدثنا العباس بن عثمان الدمشقي حدثنا الوليد بن مسلم حدثنا معان بن رفاعة السلامي حدثني أبو خلف الأعمى قال سمعت أنس بن مالك يقول سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول إن أمتي لا تجتمع على ضلالة فإذا رأيتم اختلافا فعليكم بالسواد الأعظم
"Meine Gemeinschaft wird sich nicht auf Irreleitung einigen: Wenn ihr Meinungsverschiedenheiten sieht, dann seit auf [der Seite] von Sawād il-A'zam." [Ibn Mâjah, Kapitel: al-Fitan, Nummer 3950]
Der Kommentator von Ibn Mâjah Šaykh Abul Hassan an-Nadwī al-Hanafī [rahimahullāh] sagte ihm Kapitel über Sawād il-A'zam:
قوله : ( إن أمتي لا تجتمع على ضلالة ) أي : الكفر ، أو الفسق ، أو الخطأ في الاجتهاد ، وهذا قبل مجيء الريح قوله : ( بالسواد الأعظم ) أي: بالجماعة الكثيرة فإن اتفاقهم أقرب إلى الإجماع ، قال السيوطي في تفسير السواد الأعظم ، أي : جماعة الناس ومعظمهم الذين يجتمعون على سلوك المنهج المستقيم ، والحديث يدل على أنه ينبغي العمل بقول الجمهور ، وفي الزوائد في إسناده أبو خلف الأعمى واسمه حازم بن عطاء وهو ضعيف وقد جاء الحديث بطرق في كلها نظر قاله شيخنا العراقي في تخريج أحاديث البيضاوي
"Und Seine ﷺ Aussage: "Meine Gemeinschaft wird sich nicht auf Irreleitung einigen" bedeutet [sie einigen sich nicht auf] den Unglauben oder der Frevelei oder einem Fehler in der [juristischen] Urteilsfindung. Das ist vor dem Erscheinen des Windes [welcher den Mushaf weg nehmen wird].
Seine Aussage "mit Sawād il'A'zam" heißt: mit der großen Gemeinschaft, denn ihre Übereinkunft ist näher zum Konsens. Suyūtī sagte hinsichtlich der Erklärung zu Sawād ul-A'zam: Dies bedeutet: die Gemeinschaft und Mehrheit der Menschen, die sich hinsichtlich des Weges der gradlinigen Methodik übereinstimmen. Die Überlieferung beweist, dass man dazu angehalten ist, gemäß der Meinung der Mehrheit [der Gelehrten] zu handeln.
In Zawa’id… In seiner Überlieferungskette ist Abū al-Khalf al-A'mā und sein Name ist Hāsim ibnu Atā und er ist schwach. Der Hadīth kommt durch [verschieden] Wege, die alle eine Untersuchung [benötigen]; dies hat Šaykh al-Irāqī in seinem "Takrīj Ahadīth al-Baydawī gesagt.
[Ibn Mâjah, Nr. 3950, an-Nadwī, Šarh Sunān Ibn Mâjah, Kapitel: Die größte Menge, Seite 464]
Medien unterstützen Völkermord!!! Aktuelle Bilder aus Gaza, die nicht gezeigt werden.
Mindestens 166 Menschen kamen im Gazastreifen seit Beginn der israelischen Offensive am vergangenen Dienstag ums Leben, bestätigt Aschraf al-Kidra, der Sprecher des
örtlichen Gesundheitsministeriums, am Sonntag. Über 1100 seien verletzt worden. 40 Prozent der Opfer der israelischen Angriffe seien Frauen und Kinder, sagen die
Ärzte im Schifa-Krankenhaus. Das Personal dort kämpft mit zunehmenden Engpässen bei Medikamenten und Materialien, die sie zur Versorgung der Kranken und Verletzten benötigen - und vermehrt auch
mit Schlafmangel. «In den letzten vier Tagen haben die Ärzte und Operationsschwestern rund um die Uhr gearbeitet», beschreibt Aschraf al-Kidra die prekäre Situation.
Update 27.07.2014 : 1053 tote
Aktuelle Zahlen (Gaza): 1130 Verstorbene, über 6500 Verwundetete.
Die Türkei hat heute erneut Hilfsgüter in den Gaza-Streifen gesendet,
die in Gaza angekomme sind. Diesmal waren es 20.000 Tonnenn.
Kleiner Junge mit Stein gegen Panzer und die Medien!
Die Saudis (Wahhabiten) haben Palästina damals vertraglich den Juden übergeben. Wahhabiten sind keine Muslime. Zu ihnen gehören
Gruppen wie Isis, Al Qaida, Al Nusra, sogenannte Salafisten und andere Untergruppen.
Sie wurden damals vom Westen gegründet und werden bis heute vom Westen gesteuert um Muslime zu bekämpfen und auszubeuten.
Sie sind die größten Feinde der Muslime. Saudi muss gestürzt und Arabien wieder von Muslimen regiert werden wie zuletzt von den Osmanen.
1) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
2) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
İsra 23, 24
3) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا
“Biz insana, anne babasına en güzel bir biçimde davranmasını emrettik...”
Ankebut 8
4) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْنًا عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ
“Biz insana, anne babasına (en güzel bir biçimde davranmasını) emrettik. Çünkü annesi onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. O halde Bana ve annene babana şükret! Dönüş Banadır.”
Lokman 14
5) Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:
−Amellerin hangisi Allah Azze ve Celle’ye daha sevgilidir? diye sordum.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Vaktinde kılınan namazdır.”
Sonra hangisidir? dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Ana babaya iyilik etmektir.”
Sonra hangisidir? dedim.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Allah’ın yolunda cihad etmektir.”
Buhari 13/5973, Müslim 137/85
6) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Hiçbir çocuk babasının hakkını ödeyemez! Ancak onu köle olarak bulur da satın alarak hürriyetine kavuşturursa babalık hakkını ödemiş olur.”
Müslim 1510/25, Buhari Edebü’l-Müfred 10
7) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin! Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasını ziyareti yapsın! Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse ya hayır konuşsun veya sussun!”
Buhari 13/6100
8) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kuşkusuz ki Allah, yaratma işini bitirdiğinde akrabalık bağı Allah’ın huzurunda durarak:
−Burası akrabalık münasebetlerini kesmekten Sana sığınanların makamıdır, dedi.
Allah-u Teâlâ’da:
−Evet öyledir. Sen, seni koruyup gözeteni, Benim gözetmeme seninle ilgisini kesenden Benim de ilgimi kesmeme razı olur musun? diye sordu.
Akrabalık bağı:
−Ey Rabbim! Bilakis razı olurum, dedi.
Bunun üzerine Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
−Sana bu hak verilmiştir.”
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunları anlattıktan sonra şöyle buyurdu:
“İsterseniz şu ayetleri okuyunuz.”
فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ تَوَلَّيْتُمْ أَنْ تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ
“Demek ki sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını keseceksiniz öyle mi? İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lânetlediği, sağır yaptığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir!” Muhammed 22, 23
Buhari 13/5987, Müslim 2554/16
9) Başka bir hadiste Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:
“…Allah şöyle buyurdu:
−(Ey akrabalık bağı!) Kim sana bağlı kalırsa, Ben de ona bağlı kalırım. Kim seninle ilgiyi keserse, Ben de onunla ilgiyi keserim!”
Buhari 13/5988
10) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Bir adam, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldi ve:
−İnsanlar arasında kendisine en iyi davranmam gereken kimdir? diye sordu.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Annen’dir.”
Adam:
−Sonra kimdir? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Annen’dir.”
Adam:
−Sonra kimdir? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Annen’dir.”
Adam:
−Sonra kimdir? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Baban’dır.”
Buhari 13/5974, Müslim 2548/1
11) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Bir adam:
−Ya Rasulallah! Kendisine güzel sohbet etmeme en hakkı olan kimdir? dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Annendir, sonra annendir, sonra annendir, sonra babandır. Sonra da derece derece olan kimselerdir.” (Yani yakın akrabalarındır.)
Müslim 2548/2
12) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün!
Sahabeler:
−Ya Rasulallah! Kimin? dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Ana babasına, ikisinden birine yahut her ikisine birden ihtiyarlık zamanlarına yetişip de cennete giremeyen kimsenin.”
Müslim 2551/9, Buhari Edebü’l-Müfred 21
13) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Bir adam şöyle dedi:
−Ya Rasulallah! Kuşkusuz ki, benim akrabalarım var. Ben onları ziyaret ediyorum, onlar benimle alakayı kesiyorlar! Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar! Ben onlara anlayışlı yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba ve cahilce davranıyorlar!
Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Eğer hakikaten sen söylediğin gibi isen, sen onlara ancak kızgın kül yedirmektesin. Sen bu hal üzere devam ettiğin müddetçe senin yanında da muhakkak Allah tarafından onların ezalarını def eden bir yardımcı bulunmakta devam edecektir.”
Müslim 2558/22
14) Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kim rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isterse akraba ziyareti yapsın!”
Buhari 13/5986, Müslim 2557/20
15) Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Ebu Talha (Radiyallahu Anh) Medine’de Ensarın hurma bahçesi yönünden en varlıklısı idi. Ebu Talha (Radiyallahu Anh)’ın en sevdiği malı da mescidin karşısındaki Beyruha adlı hurma bahçesiydi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu bahçeye girer oradan tatlı su içerdi.
Ebu Talha (Radiyallahu Anh), “Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe erişemezsiniz! Her ne infak ederseniz şüphesiz ki Allah onu bilir.” Ayeti inince Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına gelerek:
−Ya Rasulallah! Allah sana:
“Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe erişemezsiniz! Her ne infak ederseniz şüphesiz ki Allah onu bilir.” Ayetini gönderdi. Benim en sevdiğim malım ise Beyruha adlı bahçedir. O, Allah için sadakadır. Allah’tan onun sevabını ve ahiret azığı olmasını isterim. Burayı Allah’ın sana gösterdiği şekilde kullan, dedi.
Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Ne hoş, bu büyük bir şeydir! İşte bu kazançlı bir maldır. İşte bu kazançlı bir maldır. Kuşkusuz ki ben seni dediğini işittim. Ben bu bahçeyi akrabalarına vermeni uygun görüyorum.”
−Ebu Talha öyle yapayım Ya Rasulallah! dedi ve bahçeyi akrabaları ve amca çocukları arasında taksim etti.
Buhari 3/1387, Müslim 998/42
16) Abdullah bin Amr bin As’ (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:
“Bir adam Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:
−Ben Allah’tan ecir isteyerek hicret ve cihad etmek üzere sana biat ediyorum, dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Annen ve babandan sağ olanı var mıdır?”
Adam:
−Her ikisi de sağdır, dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Böyle iken sen Allah’tan ecir mi istiyorsun?”
Adam:
−Evet deyince Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Öyle ise Annenin ve babanın yanına dön ve onlara güzel sohbet et!”
Müslim 2549/6
17) Abdullah bin Amr bin As’ (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e bir adam gelip cihad için izin istedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Annen ve baban sağ mıdır?”
Adam:
−Evet, dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Öyleyse o ikisi için cihad et!”
Buhari 6/2801, Müslim 2549/5
18) Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Akrabalık bağını gözeten, (yapılan iyiliğe karşılık vererek) mükâfatlandıran kimse değildir! Ama asıl akrabalık bağını gözeten kişi, akrabalık bağı kopartıldığı halde kendisi onu gözeten kimsedir.”
Buhari 13/5990
19) Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Akrabalık bağı arşa tutunarak şöyle demiştir; Beni gözeteni Allah gözetsin. Benimle ilgisini keseni, Allah da onunla ilgisini kessin!”
Müslim 2555/17, Buhari 13/5988
20) Mü’minlerin annesi Meymune Binti’l-Haris (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den izin almadan bir cariyeyi azad edip hürriyetine kavuşturdu. Nöbet günü gelip de Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanına gelince:
−Ya Rasulallah! Haberin var mı? Cariyemi azad ettim dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Gerçekten bunu yaptın mı?”
Meymune Binti’l-Haris (Radiyallahu Anha):
−Evet, dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Eğer kuşkusuz ki, sen cariyeyi kendi dayılarına hediye etseydin ecrin daha büyük olurdu.”
Buhari 5/2387, Müslim 999/44
21) Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’ın kızı Esma (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in zamanında annem müşrik olarak yanıma geldi. Bende Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:
−Annem geldi, benim kendisine iyi davranmamı umuyor. Anneme iyilik edebilir miyim? diye fetva sordum.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Evet, annene iyilik et.”
Buhari 5/2410, Müslim 1003/50
22) Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’ın karısı Zeyneb (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
Ben mescidde idim Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i gördüm şöyle buyuruyordu:
−“Ey Kadınlar topluluğu! Kendi ziynet eşyalarınızdan bile olsa sadaka veriniz!”
Bunun üzerine ben kocam Abdullah’ın yanına dönüp:
−Sen malı az bir adamsın. Kuşkusuz ki, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise bize sadaka vermemizi emretti. Sen, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e git ve Ondan şunu sor:
Kocama, himaye ve terbiyesinde bulunduğum kişilere infak etmem sadaka yerine geçer mi? Yoksa sizden başkalarına vereyim? dedim.
Kocam Abdullah şöyle dedi:
−Kendin git ve sor!
Bunun üzerine kendim gidip Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kapısına varınca ensardan bir kadının da orada beklediğini gördüm onun maksadı da benimkinin aynı imiş. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in heybetinden içeriye girmeye çekinirdik. Derken Bilal geldi. Bizde Bilal’e:
−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e git de Ona iki kadın kapıda duruyor, sizden kendi kocalarına ve himayeleri altındaki yetimlere infak ettikleri sadaka yerine geçer mi diye soruyorlar de. Fakat bizim kim olduğumuzu da Ona haber verme! dedik.
Bilal Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına girdi ve meseleyi sordu. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Onlar kimlerdir?”
Bilal de:
−Ensardan bir kadın ile Zeyneb’dir, dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Zeyneb’lerin hangisidir?”
Bilal de:
Abdullah’ın karısı cevabını verdi.
Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“O iki kadına, iki ecir vardır. Birisi akraba ecri diğeri de sadaka ecri.”
Müslim 1000/45, Buhari 3/1394
23) Herakl, Ebu Süfyan’a haber gönderip çağırtmış:
−“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i kastederek O sizlere ne emrediyor? diye sormuş.
Ebu Süfyan şöyle dedi:
−O bize namaz kılmayı, sadaka vermeyi, iffetli olmayı ve akrabaya iyilik etmeyi emrediyor.”
Buhari 13/5982
24) Ebu Zer (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki, siz yakında bir yer fethedeceksiniz ki orada para birimi olarak dirhem ve dinar yerine kırat kullanılmaktadır.”
Başka bir rivayette ise Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Siz kırat’ın kullanıldığı Mısır’ı fethedeceksiniz. Oranın halkına iyi davranmanızı tavsiye ediyorum! Çünkü onlarla aramızda bir akrabalık bir de hısımlık bağımız vardır.”
Bir diğer rivayette ise Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Siz orayı fethettiğiniz zaman halkına iyi davranın zira onlara karşı hısımlık ve akrabalık bağımız vardır.”
Müslim
25) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:
“Sen yakın akrabalarını uyar!” Şuara Suresi 214. ayet indiği zaman, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Kureyş’i çağırdı. Bunun üzerine onlar da toplandılar. Genel ve hususi ifadelerle şöyle buyurdu:
−“Ey Ka’b ibni Luey oğulları! Nefislerinizi ateşten kurtarınız!”
−“Ey Mürre ibni Ka’b oğulları! Nefislerinizi ateşten kurtarınız!”
−“Ey Abdi Şems oğulları! Nefislerinizi ateşten kurtarınız!”
−“Ey Abdi Menaf oğulları! Nefislerinizi ateşten kurtarınız!”
−“Ey Haşim oğulları! Nefislerinizi ateşten kurtarınız!”
−“Ey Abdulmuttalib’in oğulları! Nefislerinizi ateşten kurtarınız!”
−“Ey Fatıma! Kendini nefsini ateşten kurtar! Çünkü sizi Allah’ın azabından kurtarmaya benim gücüm yetmez! Ama aramızdaki akrabalık bağından dolayı sizinle ilgimi kesmeyecek ve akrabalık haklarını yerine getireceğim.”
Müslim 348/204
26) Amr bin As’ şöyle demiştir:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den gizli değil açık olarak şöyle buyururken işittim:
“Ebu fulanın ailesi benim dostlarım değildir! Benim dostlarım, Allah ve salih mü’minlerdir. Fakat babamın akrabalarının akrabalık bağı bulunduğu için kendileriyle ilgimi kesmeyip akrabalık haklarını yerine getireceğim.”
Buhari 13/5989, Müslim 366/215
27) Ebu Eyyub el-Ensari (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e bir adam geldi ve:
−Beni cennete yaklaştıracak ve cehennemden uzaklaştıracak bir işe kılavuzluk yap ki o işi yapayım, dedi.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı kılar, zekâtı verir ve akrabalarına iyilik edersin.”
Müslim 13/14, Buhari 13/5987
28) Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Benim nikâhım altında bir kadın vardı ve ben onu seviyordum. Babam ise onu kerih görüyor ve istemiyordu. Babam bana onu boşamamı emretti. Ben bundan imtina ettim. Müteakiben ben bu durumu Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e zikrettim.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Ey Abdullah bin Ömer! Karını boşa!”
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Ben de karımı boşadım.”
Tirmizi 1200, Ebu Davud 5138, İbni Mace 2088, Ahmed 2/20-157, Albani 7/136
29) Ebu’d-Derda (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Adamın biri gelerek:
−Benim bir karım var. Annem ise onu boşamamı emrediyor ne yapmalıyım? diye bana sordu.
Ebu’d-Derda (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i işittim şöyle buyuruyordu:
−“Baba cennetin orta kapısıdır. Artık sen istersen o kapıyı bırak istersen muhafaza et.”
Tirmizi 1961
30) Bera bin Azib (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Teyze, anne menzilesindedir.”
Tirmizi 1967
31) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ تَوَلَّيْتُمْ أَنْ تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ
“Demek ki sizler iş başına gelecek olursanız, yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını keseceksiniz öyle mi? İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lânetlediği, sağır yaptığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir!”
Muhammed 22, 23
32) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, annenize ve babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf! bile deme! Onları azarlama! İkisine de güzel söz söyle! Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de Sen onlara (öyle) rahmet et (diyerek dua et!)”
İsra 23, 24
33) Ebu Bekre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) üç kere şöyle buyurdu:
“Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi?”
Biz de:
−Evet, ya Rasulallah! dedik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dayanmakta iken oturdu ve şöyle buyurdu:
−"Allah’a şirk koşmak, ana babaya asi olmak! Dikkat bir de yalan yere şahitlik yapmaktır!”
Ravi dedi ki:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu sözü o kadar tekrar etti ki biz keşke sussaydı diye arzu ettik.”
Buhari 13/2442, Müslim 143/87
34) Abdullah ibni Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Büyük günahlar şunlardır;
Allah’a şirk koşmak,
Ana babaya asi olmak,
(Haksız yere) adam öldürmek ve
Yalan yere yemin etmektir!”
Buhari 14/6550
35) Abdullah bin Amr bin As (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Bir kimsenin kendi annesine ve babasına sövmesi büyük günahlardandır!”
Sahabeler:
−Ya Rasulallah! İnsan hiç kendi annesine ve babasına söver mi? dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“Evet, o kimse başka birinin babasına söver, o da onun babasına söver! O kişi başka birinin annesine söver, o da onun annesine söver!”
Müslim 146/90
36) Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kuşkusuz ki, büyük günahların en büyüğü, kişinin kendi annesine ve babasına lanet etmesidir!”
Sahabeler:
−Ya Rasulallah! Bir insan kendi annesine ve babasına nasıl lanet eder? dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
−“O kimse başka birinin babasına söver, o da onun babasına söver! O kişi başka birinin annesine söver, o da onun annesine söver!”
Buhari 13/5976
37) Cubeyr bin Mut’im (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Akrabayla ilgisini kesen cennete giremez!”
Buhari 13/5985, Müslim 2556/18
38) Muğire bin Şube (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kuşkusuz ki, Allah size annelere asi olmayı, verilecek borcun men edilip verilmemesini, verilmeyen şeyin alınmasını ve kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi haram kıldı! Ve yine Allah sizin için dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı zayi etmeyi kerih gördü!”
Buhari 13/5979
Die Ṣaḥāba [raḍiallāhu ʿanhu] und die Tābi'īn beschäftigten sich mit den folgenden fünf:
1. Qur'ānrezitation
2. Moschee-Besuch
3. Ṣadaqa geben
4. Allāh subḥāna wa ta'ālā gedenken [ḏikr]
5. Das Gute gebieten und das Üble verwerfen [al-amr biʾl-maʿrūf waʾn-nahi ʿaniʾl-munkar]
Diesen kann man aus dem folgenden Ḥadīṯ des Propheten [ṣaḷḷaḷḷāhuʿalaihi wa sallām] entnehmen, wo er sinngemäß sagte:
"Jedes Wort des Sohne Adams ist gegen ihn, ausgenommen davon ist das Gute zu gebieten und das Üble zu verwerfen und das Gedenken Allāhu ta'ālās." [at-Tirmiḏī, al-Ǧāmiʿ aṣ-ṣaḥīḥ Ibn Māǧa,
Sunan]
[al-Ġazzālī, Iḥyāʾ ʿUlūm ad-Dīn]
Die Liebe des Propheten -Sallalahu alayhi wa salam- zu seinen Enkeln
Es überliefer al-Bara dass, der Prophet (Sallallahu Alayhi wa Sallam) Hassan
und Hussain sah und sagte: "Oh Allah, Ich liebe sie, so liebe auch DU sie."
[Tirmidhi Djami As-Sahih, Hadith 4151]
Die berühmtesten Weisheiten des Shaykh Ahmad Ibn Ajiba al Hasani rahmatullah alayh über das Befolgen einer der 4 Rechtsschulen der Sunnah und das Befolgen der Sunnah
Shaykh Ahmad Ibn Ajiba al Hasani rahmatullah alayh verdeutlichte das Befolgen einer der vier Rechtsschulen der Sunnah: “Die (beweiskräftige und stichhaltige) Grundlage bezüglich der Rechtsschulen ist eine gute Meinung (gegenüber des jeweiligen Mujtahid Imam der jeweiligen Rechtsschule, arab. Madhab) zu haben, und die Shari´ah (inkl. Konsens, arab. Ijma und der Analogieschluss, arab. Qiyas anzuerkennen und dies nicht als menschliche Erfindung anzusehen,Anm. d. Ü.)zu respektieren (indem man danach handelt) ist (individuell) verpflichtend, im Reden und Handeln.Die Besten der Schulen bezüglich der gesetzmäßigen Regelungen (fiqh)wie die der 4 Imame (a´immah al madhahhib al arba´a).Einer der Rechtsschulen zu befolgen ist am angemessensten in der Realität und ist der inneren Einsicht näher und besser ist es für die Verwirklichung (des Islams, arab. haqiqahul islam)und dadurch leichter zu praktizieren. Dies ist so wie sich unsere Shujukh und unsere (tugendhaften) Vorfahren verhielten(as salaf as saliheen)“, überliefert in Futuhat al Ilahiyya fi Sharh al Maabahith al Asliyya, Seite 76,
Bezüglich der nachahmenswerten Wertschätzung der sunnitischen Hadithgelehrten(Muhaddithoon) durch die Leute des Sufitums sagte Shaykh Ibn Ahmad Ajiba al Hasani rahmatullah alayh: „Die Besten der Schulen bezüglich der besten Handlungen ist die Schule der Hadithgelehrten (arab.muhaddithoon). Ihnen allein (bezüglich der Hadithwissenschaften und der Überlieferungen) sind stichhaltig und überzeugend oder nahe genug zu jenem zu sein.Ich (Ibn Ajiba rah) sage dies,was genug ist für den aufrichtigen Murid(ein geistiger Wahrheitssuchender, der sich einem Murshid, geistigen Wegbegleiter angeschlossen hat, arab. Intisab) mit Bezug auf die zusätzlichen Gebete (nawafil), welches ihm hilft seine Verpflichtungen der Gebete zu schützen“, überliefert in „Al Futuhat al Ilahiyya“, Seite 76,
Abu Hurairah, radiallahu ’anhu, überlieferte, dass der Gesandte Allah’s, sallallahu ‘alaihi wa salam, sagte:
إِذَا قَالَ الرَّجُلُ لِأَخِيهِ يَا كَافِرُ، فَقَدْ بَاءَ بِهِ أَحَدُهُمَا
”Wenn ein Muslim seinen Bruder ‘Oh du Ungläubiger’ nennt, so fällt diese Bezeichnung auf einen von den beiden zurück.”
[Sahih al-Buhari, Nr.6103]
Imam Shafii sagte folgendes: "Imam Malik wurde gefragt: 'Hast du Abu Hanife getroffen.' Er antwortete: 'Ja! Ich habe so einen Mann getroffen, wenn er dir gesagt hätte: 'Diese Säule ist aus Gold', so würde er diese mit Belegen beweisen!'"
[Ibn `Abd al-Barr, al-İntiqā, s. 269; Abu Ishaq al-Shirazi, Tabaqātu'l-Fuqahā, s. 87; al-Makki, Manākıb, s. 96; Adh-Dhahabi, Siyar Aʿlām al-Nubulā, 6/399; Tārīkhu'l-Islām, 9/312; Manākibu Abī
Hanīfa, s. 31; al-Mizzī, Tahzibu'l-Kamāl, 29/429; Kardarī, Manākibu Abī Hanīfa, s. 45; Ibn Kathīr, al-Bidāya, 9/409; Şa'rānī, al-Mīzānu'l-Kubra, 1/53; Suyūtī, Tabyid al-Sāhifah, s. 103]
Hafiz Ibn Ḥajar al-Haythamī [rahimahullāh] sagte:
"Ein mubtadi (Erneuerer) ist derjenige, der nicht an dem einstimmig übermittelten Glauben (ʿAqīda) der Ahl as-Sunnah festhält. Diese Einstimmigkeit wurde von den beiden großen Imamen, Abū l-Hasan
al-Aschʿarī [rahimahullāh] und Abū Manṣūr al-Māturīdī [rahimahullāh], und den Gelehrten, die ihren Weg verfolgt haben, vererbt [übermittelt]."
[Ibn Ḥajar al-Haythamī, Fath al-Jawād Sharh al-Irshād]
Hafiz Ibn Ḥajar al-Haythamī [rahimahullāh] sagte auch:
"Ein Erneuerer ist jemand, dessen Überzeugungen sich vom Glauben der Ahl as-Sunnah unterscheidet. Der Glaube der Ahl as-Sunnah ist der Glaube von Abū'l-Hasan al-Aschʿarī [rahimahullāh], Abū
Manṣūr al-Māturīdī [rahimahullāh] und derjenigen, die ihnen folgten. Jemand, der etwas hervorbringt, das nicht durch den Islam akzeptiert [anerkannt] wurde, wird zum Erneuerer."
[Ibn Ḥajar al-Haythamī, al-Fatāwā al-Ḥadīthīyah, S. 205]
Hujjatu'l-Islam Imam al-Ghazali (Rahimahullah) sagte in seinem berühmten Werk "Ihyau 'Ulumi'd-Din":
إنما فسدت الرعية بفساد الملوك وفساد الملوك بفساد العلماء فلولا القضاة السوء والعلماء السوء لقل فساد الملوك خوفاً من إنكارهم
"Das Volk verdarb nur durch das Verderben der Herrscher. Und das Verderben der Herrscher durch das Verderben der Gelehrten. Wenn es die üblen Richter nicht wäre, wäre das Verderben der Herrscher weniger, wegen der Angst (vom Volk) abgelehnt zu werden."
(Ihyau 'Ulumi'd-Din, 2/150)
"Unsere Herrscher sind das Spiegelbild unserer Taten. Betrachte die Weisheit Allahs, indem er die Herrscher, Prinzen und Gouverneure als Spiegelbild der Taten der Menschen erschaffen hat.
- Wenn die Menschen rechtschaffen sind, so sind dann auch ihre Herrscher.
- Wenn sie gerecht sind, so sind auch ihre Herrscher.
- Wenn sie ungerecht werden, werden auch ihre Herrscher ungerecht.
- Wenn sie täuschen und tricksen, so werden ihre Herrscher es auch tun.
- Wenn sie die Rechte Allahs sich gegenüber verweigern, so werden ihre Herrscher ihre Rechte auch verweigern.
- Wenn sie zu unrecht von den Schwachen nehmen, was ihnen nicht zusteht, so werden ihre Herrscher ihre Vermögen zu unrecht zu sich reißen und sie werden hart besteuert. So nehmen ihre
Herrscher von ihnen mit Gewalt, was sie von den Schwachen zu sich genommen haben.
Also werden ihre Herrscher so erscheinen wie ihre Taten. Es passt nicht zu der Weisheit Allahs, dass den schlechten Menschen Herrscher geschenkt werden, die ihnen nicht passen.
Deswegen waren die ersten Generationen des Islams die besten. Ihre Herrscher waren auch genauso. Als die Zeit verging, wurden die Menschen und dann die Herrscher immer schlechter. Die Weisheit Allahs setzt dies voraus. Es bleibt uns verwehrt Herrscher wie in früheren Zeiten zu bekommen, wie Muawia oder Umar ibn Abdel Aziz, ganz zu schweigen von Abu Bakr und Umar. Unsere Herrscher sind unseren Taten zufolge verdient. Und die Herrscher der ersten Generationen entsprechen den Taten der Muslime der ersten Generationen. Das setzt die Weisheit Allahs voraus."
Aus dem Buch Miftah Daru's-Sa'ada (Der Schlüssel zum Glückseeligkeitshaus) von Imam Ibn Qayyim
Diese beiden Texte ergänzen sich nur und stehen nicht im Widerspruch, auch wenn es für einige äußerlich so erscheinen mag. Diese beiden Texte in Einklang zu verstehen ist die Kunst hierbei und nicht das Vorziehen des Einen über den Anderen.
-Imam ibn Kathir (Rahimahullah) sagte in seinem Tafsir:
وَقَدِ اسْتَدَلَّ الْإِمَامُ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الشَّافِعِيُّ وَغَيْرُهُ بِهَذِهِ الْآيَةِ الْكَرِيمَةِ لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ على أن الكفر مِلَّةٌ وَاحِدَةٌ
"Imam Abu 'Abdillah asch-Schafi'i (Radiallahu 'Anhu) und andere benutzten diesen Vers "Ihr habt eure Religion, und ich habe meine Religion." (Sura al-Kafirûn, 109:6) als Beleg dafür, dass der Unglaube eine Nation ist..."
[Tafsir ibn Kathir, 8/480]
-Imam ibn Kesir (Rahimahullah) Tefsirinde söyle diyor:
وَقَدِ اسْتَدَلَّ الْإِمَامُ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الشَّافِعِيُّ وَغَيْرُهُ بِهَذِهِ الْآيَةِ الْكَرِيمَةِ لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ على أن الكفر مِلَّةٌ وَاحِدَةٌ
"Imam Abu 'Abdillah es-Safi'i (Radiallahu 'Anhu) ve digerleri "Sizin dininiz size benim dinim bana." (Kafirun Suresi, 109:6) ayetini, Küfrün tek Millet olduguna delil göstermislerdir."
[Ibn Kathir Tefsiri, 8/480]
Imam ibn Kathir Rahimahullah bringt diese Aussagen eingetlich in einem
Fiqh-Thema. Das Thema ist, ob die Juden Christen erben können:
وَقَدِ اسْتَدَلَّ الْإِمَامُ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ
الشَّافِعِيُّ وَغَيْرُهُ بِهَذِهِ الْآيَةِ الْكَرِيمَةِ لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ على أن الكفر مِلَّةٌ وَاحِدَةٌ، تُورِثُهُ الْيَهُودُ مِنَ
النَّصَارَى وَبِالْعَكْسِ إذ كَانَ بَيْنَهُمَا نَسَبٌ أَوْ سَبَبٌ يُتَوَارَثُ بِهِ لِأَنَّ الْأَدْيَانَ مَا عَدَا الْإِسْلَامِ كُلَّهَا كَالشَّيْءِ الْوَاحِدِ فِي الْبُطْلَانِ. وَذَهَبَ
أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ وَمَنْ وَافَقَهُ إِلَى عَدَمِ تَوْرِيثِ النَّصَارَى مِنَ الْيَهُودِ، وَبِالْعَكْسِ لِحَدِيثِ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ قَالَ: قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَا يَتَوَارَثُ أَهْلُ مِلَّتَيْنِ شَتَّى
"Imam Abu 'Abdillah asch-Schafi'i (Radiallahu 'Anhu) und
andere benutzten diesen Vers "Ihr habt eure Religion, und ich habe meine Religion." (Sura al-Kafirûn, 109:6) als Beleg dafür, dass der Unglaube eine Nation ist. Der Jude erbt von den Christ
und umgekehrt, da zwischen ihnen eine Verwandtschaft oder ein Grund gibt womit sie zu Erben werden, weil die ganzen Religionen, außer der Islam, allersamt in der Aberglaube wie etwas einziges
sind. Ahmad ibn Hanbal (Radiallahu 'Anh) und wer ihm zustimmt vertreten die Meinung, dass der Christ kein Erbe von dem Juden wird und umgekehrt, wegen dem Hadith von 'Amr ibn Schu'ayb, von
seinem Vater, von seinem Großvater, er sagte: Der Gesandte Allahs (Salallahu 'Alayhi wa Sallam) sagte: "Zwei von anderen Glauben werden gegenseitig keine
Erben.""
(Sunan Abi Dawud, Nr. 2911; Sunan ibn Majah, Nr. 2731; Hasan eingestuft von Schu'ayb al-Arnaut)
(Tafsir ibn Kathir,
8/480)
“Yemek yiyenlerin sofralarına
birbirlerini çağırdıkları gibi, çeşitli ümmetlerin sizin aleyhinize birleşmeleri yaklaşmaktadır. Ashaptan biri “Ey Allah’ın Resûlü! O gün (sayıca) az olacağımızdan mı (aleyhimizde birleşecekler)?
diye sordu. Resûlullah (s.a.v) “hayır, bilakis o gün (sayıca) çok olacaksınız. Fakat selin üzerindeki köpük ve çerçöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanınızın kalbinden size karşı duyduğu “mehâbeti”
(korkuyu) çekip alacak ve kalbinize “vehn” (zafiyet) atacak (bu sebeple düşmanınız sizden çekinmeyecek ve korkmayacak) tır” buyurdu. Ashaptan biri “Ey Allah’ın Resûlü! “vehn” nedir?” diye sordu.
Bunun üzerine Hz. Peygamber “dünya sevgisi ve ölüm korkusu” diye cevap verdi.
[Ebû Dâvûd,
Sünen, Melâhim, 5]
Allahs Gesandter Sallallahu Alayhi wa Sallam sprach: ,,Die Nationen werden bald über
euch herfallen, wie Hunrige über ein riesiges Speisetablett." Jemand fragte: ,,Wird es an unserer geringen Zahl an jenem Tage liegen?" Er Sallallahu Alayhi wa Sallam sprach: ,,Nein! Ihr werdet an
jenem Tage viele sein, aber ihr werdet Schaum sein, wie der Schaum einer Flut. Allah wird den Herzen eurer Feinde die Achtung vor euch entreißen und in eure Herzen
Schwäche werfen." Es wurde gefragt: ,,Was ist das für eine Schwäche, O Gesandter Allahs?" Der Prophet Muhammad Sallallahu Alayhi wa Sallam antwortete: ,,Die Liebe zum Diesseits und die Abscheu
vor dem Tod."
[Abû Dâvûd, Malâhim 5; Imam Ahmad, Musnad]
Das Hu im Dhikr
أسأل عن اسم الله ( هو ) حيث أن الناظر في أسماء الحسنى لا يجد هذا الاسم ، فكيف عُرف هذا الاسم ،ماهو دليله من الكتاب و السنة وهل يجوز الدعاء به ؟
الذكر بالاسم المضمر
قال العارف الكبير شيخ مشايخنا في الطريقة السيد إبراهيم الخليل الشاذلي رحمه الله :
الذكر بالاسماء المضمرة :
أصول الأسماء المضمرة المنفصلة : أنا ( للمتكلم ) وأنت ( للمخاطب ) وهو ( للغائب ) وقد جاءت كلمة التوحيد بها جميعا .
فمن الأول قوله تعالى " إنني أنا الله لا إله إلا أنا " .
ومن الثاني قوله تعالى " فنادى في الظلمات أن لا إله إلا أنت " .
ومن الثالث قوله تعالى " وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ
هُوَ "
وقوله تعالى " رب المشرق والمغرب لا إله إلا هو " ، وقوله تعالى " لا إله إلا هو كل شيء هالك إلا وجهه " وقوله " الله لا إله إلا هو الحي القيوم " .
فأما لفظ ( أنا ) فلا يجوز أن يتكلم به غير الله تعالى ، أو من يحكى عنه .
وأما ( أنت) فلا يصح الذكر بغير المأثور فيها ، إلا في مقام الشهود أو الفناء ، كما اتفق لسيدنا يونس عليه السلام عند غيبته عن جميع حظوظه في بطن الحوت ، وذلك أن المخاطبة ( بأنت ) تكون للمتساويين (
غالبا ) وهي قد تشعر بالتيه ومحافظة النفس على عيوبها في الإنسان المجرد .
أما لفظ ( هو ) فيصح الذكر به من الغائبين ، وكلنا غائب عن الحضرة ممنوع عن الصحوة والسكرة . (( يشترط أشياخنا للذكر بهذا الاسم استحضار المعنى الجامع والشعور بحقارة النفس عن شرف التصريح بالاسم الأقدس
، ومحاولة الإطلال على أودية الغيب من سماء الفناء في الهوية العظمى )) .
وقد ذكر المفسرون في هذا اللفظ ، أسرارا عجيبة ، وأحوالا عالية ، سرد بعضها الإمام الفخر الرازي ، في تفسير الفاتحة ، في نحو إحدى عشرة مسألة من أغرب المسائل ، وحقق فيها أن ذكر ( هو ) أعظم الأذكار
جميعا بالدليل العقلي والنقلي .
وقد قال الغزالي رضي الله عنه ( لا إله إلا الله ) توحيد العوام ( ولا إله إلا هو ) توحيد الخواص ، ودليله ، قول الله تعالى " لا إله إلا هو كل شيء هالك إلا وجهه " ومعناه ( هو ) فذكر ( إلا هو ) بعد (
لا إله ) وعاد إليه بالضمير في ( وجهه ) فدل على أن غاية التوحيد هي هذه الكلمة .
قال مولانا أبو عليان : ما تغذت روحي بذكر اسم من أسماء الذات أو الصفات ، ولا انكشفت لي الأسرار ، بمثل ما أدركته بذكر اسم الهوية العظيم ، أي اسم ( هو ) .
والمتصوف صاحب الذوق يحس ويشعر بلذة ونور لا يصفهما قلم ولا يحيط بهما تعبير عند ذكر هذا الاسم العجيب الأثر الرفيع الشأن ( ولا يطعن عليه إلا محجوب أو مسلوب أو مغلق القلب كثيف الروح )
Allahumma salli ala sayyidina Muhammadin wa azwajihi wa zuriyatihi kama salayta ala sayyidina Ibrahima wa barik ala sayyidina Muhammadin wa azwajihi wa zurriyatihi kama barakta ala ali
sayyidina Ibrahima innaka hamidun majid.
Sinngemäß:
Der Mufti von Makkah und schafiitische
Rechtsgelehrte Imam Ahmad Ibn Zayni Dahlan Rahimahullah sagte in "Ad-Durar-us-Suniyyah fir-Raddi ‘alal-Wahhabiyyah":
"Muhammad Ibn Abdul Wahhab ist ein irregegangener Irreleiter, der unter den Muslimen Verwirrung stiftete um sie in seine Religion, die nicht der Islam ist, zu konvertieren"
Weitere Werke:
[1]Ad-Durar-us-Suniyyah fir-Raddi ‘alal-Wahhabiyyah
[2]Sharh-ul-Ajurrummiyyah
[3]Fitnat-ul-Wahhabiyyah
Imam as-Subki (Rahimahullah) brachte die folgende Aussage von seinem Schaykh
Imam adh-Dhahabi (Rahimahullah):
ما رأيت أحفظ من أربعة : ابْن دقيق العيد , والدمياطي , وابن
تيمية , والمزي , فالأول أعرفهم بالعلل , وفقه الحديث , والثاني بالأنساب , والثالث بالمتون , والرابع بأسماء الرجال
"Ich sah niemanden der Ahfaz (am höhsten Ebene in der
Merkfähigkeit und Bewahren) war als (die folgenden) Vier: Ibn Daqiq al-'Id, ad-Dimyati, Ibn Taymiyya und al-Mizzi. Der Erste (Ibn Daqiq al-'Id) war am wissensten in 'Ilal (Makel in den Hadithen)
und Fiqhu'l-Hadith (Verständnis und Rechtsurteile in den Hadithen). Der Zweite (ad-Dimyati) in den Abstammungen (der Überlieferer). Der Dritte (ibn Taymiyya) in den Wortlauten und der Vierte
(al-Mizzi) in den Namen der Überlieferer."
(Tabaqatu'sch-Schafi'iyya,
1/221)
Imam as-Subki (Rahimahullah) selber sagte in dem selben Buch
"Tabaqatu'sch-Schafi'iyya" (9/209) über Imam ibn Daqiq al-'Id (Rahimahullah):
ولم ندرك أحدا من مشايخنا يختلف في أن ابْن دقيق العيد هو
العالم المبعوث على رأس السبع مائة ، المشار إليه في الحديث المصطفوي النبوي صَلَّى اللَّهُ عَلَى قائله وسلم , وأنه أستاذ زمانه ؛ علما
ودينا
"Wir haben keinen von unseren Gelehrten hinsichtlich
dieser Sache in Meinungunterschied gesehen, dass der ibn Daqiq al-'Id der gesandte Gelehrte zu Beginn des siebten Jahrhunderts ist, welche in den Hadith des Propheten (Salallahu 'Alayhi wa
Sallam) darauf hingewiesen wird, und dass er der Meister seiner Zeit ist, im Wissen und Glaube."
Damit meint er den folgenden
Hadith:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «إِنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ لِهَذِهِ الْأُمَّةِ عَلَى رَأْسِ كُلِّ مِائَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دِينَهَا
Abu Hurayra (Radiallahu 'Anh) berichtete vom Gesandten
Allahs (Salallahu 'Alayhi wa Sallam), dass er sagte: "Wahrlich sendet Allah ('Azza wa Jalla) für diese Ummah zu Beginn jedes Jahrhunderts einen, der für sie ihren Glauben
erneuert."
(Sunan Abu Dawud, Nr. 4291)
Die Gelehrten stuften diesen Hadith als authentisch und
es war unter den Gelehrten bekannt.
Ölmek üzere olan kişinin yanında kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdet
okunmasına telkin denilir.
Ölmek üzere olan kişinin, sağ tarafına çevrilerek yüzünü
kıbleye gelecek şekilde yatırmak müstehaptır. Bu durumda olan kişinin yanında, hatırlatmak amacıyla kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdet okunur. Hz. Peygamber,
“ölülerinize (ölüme yaklaşanlara) lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz” buyurmuştur (Müslim, Cenâiz 1, 2; Tirmizî, Cenâiz 7).
Telkin yapılırken, “lâ ilâhe illallah” de, kelime-i şahedet,
kelime-i tevhîd getir şeklinde bir yaklaşımda bulunulmamalı, yanında bunları söylemekle yetinilmelidir.
Ayrıca, ölmek üzere olan kişinin yanında Kur’an-ı Kerim,
özellikle Yâ-sîn suresi okumak uygun olur.
Kur’an-ı Kerim’in sadece bir ciheti yoktur. Bediüzzaman
Hazretlerinin ifadesiyle, “İnsana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacatı maneviyesine merci olacak çok kitapları
tazammun eden tek, cami bir kitab-ı mukaddestir. (Sözler. S.340)
Yani Kur’an-ı Mübin hayatımızı tanzim eder. Allah’a olan
mesuliyetlerimizi gösterir, dünyaya geliş gayemizi, neler yapmamızı, nasıl ibadet edeceğimizi öğretir ve her şeyin hikmet ve mahiyetini anlatır. Hülasa Kur’an-ı Kerim bir zikir, fikir, dua ve
davet kitabıdır.
Kur'ân-ı Kerimin tesir sahası sadece dünya ile sınırlı
değildir. Onun mü'min ruhlara verdiği feyiz hayatta iken kalmaz, aynı şekilde kabir âleminde de devam eder, orada iken de ruhlarımızı şenlendirir, kabrimizde nur ve ışık olur.
Geçmişlerimizin ruhuna Kur'ân'dan nelerin okunması
gerektiği hususunda Peygamberimiz (a.s.m.) şu tavsiyelerde bulunur: "Yasin, Kur'ân'ın kalbidir. Onu bir kimse okur ve Allah'tan âhiret saadeti dilerse, Allah onu mağfiret buyurur. Yâsin'i
ölülerinizin üzerine okuyunuz." (Müsned, 5:26)
Bu hadis-i şerif, Yasin Sûresinin hem ölüm döşeğinde
olan hastaya okunmasına, hem de ölmüş mü'minlerin ruhuna bağışlanmak üzere okunabileceğine işaret etmektedir.
Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) rivayet ettiği şu hadis-i şerif
de meseleyi açıklığa kavuşturmaktadır:
"Kim babasının veya anasının veya bunlardan birisinin
kabrini Cuma günü ziyaret ederek orada Yasin Sûresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar." (İbni Mace Tercemesi, 4:274)
İslâm âlimleri, ölünün ruhuna Kur'ân okunduğu zaman
peşinden bir dua ile ruhlarına bağışlanmasını tavsiye etmişler, Sahabiler de bu şekilde yapmışlardır. İmam-ı Beyhakî'nin bir rivayetinde, Abdullah bin Ömer'in ölülerin ruhuna Bakara Sûresinden
okunabileceğini tavsiye ettiği anlatılmaktadır. (Beyhaki, 4:56)
Bir Fâtiha'nın veya okunan bir Yâsin'in bütün ölülerin
ruhuna aynı şekilde hiç eksilmeden nasıl ulaştığını da Bedüzzaman'dan bir nakille öğrenelim:
"Fâtır-ı Hakim nasıl ki, unsur-u havayı; kelimelerin,
berk (şimşek) gibi intişarlarına ve tekessürlerine (yayılma ve çoğalmalarına) bir mezraa (tarla) ve bir vasıta yapmış ve radyo vasıtasıyla bir minarede okunan ezan-ı Muhammedi (a.s.m.) umum
yerlerde ve umum insanlara aynı anda yetiştirmek gibi; öyle de okunan bir Fatiha dahi, meselâ, umum ehl-i imanın emvâtına (ölülerine) aynı anda yetiştirmek için hadsiz kudret ve nihayetsiz
hikmetiyle manevî âlemde, mânevî havada çok manevî elektrikleri, manevî radyoları sermiş, serpmiş; fıtri telsiz telefonlarda istihdam ediyor, çalıştırıyor.
"Hem nasıl ki, bir lamba yansa, mukabilindeki binler
aynaya, her birine tam bir lâmba olur. Aynen öyle de, Yâsin-i Şerif okunsa, milyonlar ruhlara hediye edilse, her birine tam bir Yâsin-i Şerif düşer. (Şualar, s.576)
Zaten kabirdeki yakınlarımız devamlı surette bizden
yardım beklemektedir. Bizden gelecek bir dua, bir Fatiha, bir İhlâsla nefes alabileceklerini bilmektedir. Çünkü kabir o kadar çetin şartlarla iç içedir ki, en küçük bir mânevî yardım dahi onun
ruhunu serinletecektir. Bir hadiste Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:
"Ölen kimse kabrinin içinde boğulmak üzere olup da imdat
isteyen kimse gibidir. Babasından yahut kardeşinden veya dostundan kendisine ulaşacak duayı beklemektedir. Nihayet dua kendisine ulaştığında bu duanın sevabı ona dünya ve dünyada bulunan her
şeyden daha kıymetli olur. Muhakkak ki, hayatta olanların ölüler için hediyeleri dua ve istiğfardır." (Mişkatü’l- Mesabih, 1:723)
- Hanefî mezhebine göre de, bir insan akrabasının veya
yakın dostunun kabri başında Kur’an okusa güzel olur. (Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 8/49)
Şu ifadeler de Hanefî alimlerine aittir. “Ehl-i Sünnet
ve cemaate göre, bir insan namaz, oruç Kur’an’ın okumak, zikir, hac gibi işlediği güzel amellerinin sevabını başkasına hediye edebilir.
(Fethu’l-kadîr, 6/132; el-Bahru’r-Raik,7/379- Şamile-;
Reddu’l-Muhtar, 2/263)
- Malikî mezhebinde ise –şartsız olarak- kişinin, kendi
kabri üzerinde Kur’an okunmasını tavsiye etmesi caizdir (Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 8/51).
- Şafii ve Hanbelî mezhebine göre, kişinin kendi kabri
üzerinde Kur’an okumayı vasiyet etmesi caizdir. Çünkü, şu üç durumda Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır: Kabrin yanında okumak, okumadan sonra dua etmek, sevabını ölünün ruhuna niyete ederek
okumak.
(Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 8/51)
İmam Nevevî’nin el-Memuunda da (15/521-522) şu
bilgilere yer verilmiştir: Şafii mezhebinde daha çok şöhret bulmuş görüşe göre, Kur’an’ın sevabı ölüye ulaşmaz. Ancak, tercih edilen görüşe göre bu sevap –özellikle arkasından dua edildiği zaman-
ölüye ulaşır.
- Bazı Şafii alimlerine göre, kabrin sahibi, -arkasından
dua okunsun, okunmasın- kabri üzerinde okunan Kur’an sevabından faydalanır. (Yusuf el-Erdebilî, el-Envar, 1/399)
- “Bir mezarlıkta okunan ve oradaki bütün ölülerin
ruhuna hediye edilen Kur’an’ın sevabı, bölünerek mi, yoksa bölünmeden mi onların ruhuna gider?” şeklindeki bir soruya karşılık, Şafii alimlerinden İbn Hacer; “Her ölüye okunan Kur’an’ın sevabı
bölünmeden tam olarak ulaşır, bu Allah’ın geniş rahmetine en uygunudur” diye cevap vermiştir. (Buğyetu’l-musterşidîn, s.97)
İmām Jālaladdīn as-Suyūtī
sagte in seinem Werk;
Imam Kurtubī sagte:
"Sheikhu'l İslām İzzāddīn ibn 'Abdulsalām gibt folgende Fatwā, dass das Lesen des Qur'ān für einen Verstorbenen nicht zum Toten gelangt. Nach seinem Tod hat sein Freund ihn im Traum gesehen und
folgendes gefragt:
"Du sagtest, dass das Lesen des Qur'ān für einen Toten keinen Lohn (Thawāb) erbringe. Was kannst du drüber sagen nach deinem Tod?"
Der Sheikh:
"Auf der Welt habe ich es so gesagt, aber jetzt folge ich dieser Meinung nicht mehr. Weil ich hier gesehen habe, dass Allāh das Lesen des Qur'ān für Verstorbene den Toten verschenkt und sie
erreicht."
Aber alle sahen es für legitim Qur'ān am Grab zu lesen.
Lazafar sagte:
"Ich habe İmām Shāfi'i über das Lesen des Qur'ān am Grab befragt, woraufhin er meinte 'da ist kein Problem'."
Imam Nāwāwi sagte im Sharh vom Muhazzab:
"Der Grabbesucher kann so viel Qur'ān rezitieren und daraufhin Duā für die Toten machen wie es ihm gefällt. Shāfi'i hat das absolut genauso gesagt. Und unsere Shâfi'i Freunde haben es genauso
berichtet."
Und Imam Nāwāwi sagte dann:
"Wenn am Grab der ganze Qur'ān gelesen wird, ist es um so besser."
İmām Ahmād ibn Hanbāl hat dieses zuerst widersprochen, weil er anfänglich zu dieser Angelegenheit keine Hadīthe gefunden hatte.
Als er dann einen Hadīth mit den Worten "die Sachen im Schatz" von İbn-i 'Umār und Alā ibn al-Khallaj fand, weichte er von seiner alten Sichtweise.
Khallāl al-Jamii überliefert in seinem Buch von Shabi folgendes:
"Wenn er von den Ansār verstarb gingen die Ansār zu seinem Grab und rezitierten den Qur'ān."
Abū Muhammed as-Samarkandī erzählte bei den Eigenschaften der Surāh İhlas von 'Ali (radıyallāhu anh) überlieferten gehobenen (marfu) Hadīth:
"Wer zum Grab geht und elf mal die Surāh İhlas rezitiert und den Lohn (Thawāb) davon den Toten spendet, wird ihm so viel wir die Anzahl der Toten an Lohn gegeben."
[Kâbir Âlemi, S.522/523]